7 Mart 2011 Pazartesi

HER GÜN YENİDEN DOĞMAK


ANNEANNEM SIDIKA

Rahmetli Anneannemin “Sıdıka” hayatımda çok önemli bir yeri vardır. Kendisi, kökenleri Moğolistan’ın kuzeyindeki bu günkü Rusya Federasyonu toprakları içerisinde kalan ve Baykal gölünün civarında bulunan Erzen’den  (Erzin) yola çıkan ve önce Erzurum’a, daha sonra Van civarına ve zaman içerisinde yaşanan göçler sonrasında Çukurova’ya gelen Türkmen aşiretlerine dayanıyordu.
1970’li yılların başında dedemi kaybetmesinden sonra, hayatının bir bölümünü başka şehirlerde bulunan çocuklarının yanında geçirmeye başlamış, bununla birlikte özellikle yaz aylarında evine dönüyordu.
Anneannemin evinde bulunduğu zamanlarda, sık sık yanına gidiyor ve geçmiş anılarını, hikayelerini hayranlıkla dinliyor ve her seferinde, anlattıklarının “mutlaka kayda almalıyım” diye düşünüyordum, ancak düşüncemi bir türlü hayata geçirmemiş, her seferinde bir gün mutlaka yapacağım deyip erteliyordum. 1984 yılına kadar bu böyle devam etti, o yıl ise anneannem vefat ettiğinden, hem çok üzülmüş ve hem de düşündüğümü gerçekleştiremediğim için pişmanlık duymaya başlamıştım.
Şu bir gerçek ki; hayatımızda yapmamız gereken şeyleri ertelemenin bedeli, ağır bir pişmanlık olabiliyor.

ANNEANNEMİN ANILARI VE YAŞAR KEMAL’İN ESERLERİ

Yaşar Kemal’in kitaplarını okurken sanki kendimi rahmetli anneannemle sohbet eder gibi hissediyorum. Bunun en önemli nedeni, her ikisinin de anlatım tarzının aynı olması ve konuların ve yaşananların birbirlerine benzer olmasıdır.
Benim açımdan Yaşar Kemal’in eserleri gücünü yaşanmış öyküleri anlatmasından, Anadolu’nun engin felsefesini – bilgeliğini ve yazılı olmayan anlatım biçimini yaşatabilmesinden almaktadır.
Bunu yapabilmek gerçekten kolay değildir. Yaşar Kemal ve onun gibi değerli insanlar, kitaplarını yazmadan önce kendi yaşadıkları bölgelerde ve Anadolu’nun farklı köşelerinde, uzun ve sabırlı araştırmalar yaparak, dilden dile anlatılan ağıtları, türküleri, destanları  en iyi bilenlerden dinleyip, o anlatıların geçtiği yer ve zamandaki toplumların değerleri, inançları ve korkularını da harmanladıktan sonra eserlerini tamamlamaktadırlar.
Anadolu’yu ve Anadolu insanının duygularını anlamak için, Yaşar Kemal’in “Hüyükteki Nar Ağacı”, “Binboğalar Efsanesi” “İnce Memed” , “Kimsecik” dizisi , “Bir Ada Hikayesi üçlemesi” ve daha bir çok eserinin okunmasının önemli olduğunu düşünüyorum.

HER GÜN YENİDEN DOĞMAK

Bir Ada Hikayesi Üçlemesini oluşturan eserler, 1. Dünya Savaşı ve hemen sonrasında Anadolu topraklarında yaşanan trajediyi ve dönüşümleri anlatmaktadır. Bu üçleme içerisinde yer alan “Fırat Suyu Kan Akıyor Baksana” adlı kitapta, aslında Asker olan Poyraz Musa’nın savaş sırasında ve sonrasında yaptığı şeylerden duyduğu pişmanlıkları ve kendi kendisiyle yüzleşmesi konu edilmektedir.
Sadece bazı kısımlarına yer verdiğim bu diyalog benim hayata bakışıma uygun olduğundan, düşüncelerimin anlamlandırılmış biçimde dışa vurumu  gibi oldu sanki. Bu nedenle de paylaşmak istedim
(Emir Sultan)
“İnsanlık çok eskidir oğlum. Milyonlarca, milyarlarca insan, milyarlarca düşünce yaratmışlar. Milyarlarca destan, türkü, şiir yaratmışlardır. Şu insanların birincil derdi de kendisinin ve insanların gizine ulaşma çabası olmuştur. Bugün, insan evrende insanı bildiği kadar hiçbir şeyi bilmez. İnsan insan olduğundan bu yana öldürmekten, savaştan iğrenmiştir ya gene de öldürmüştür.”
(Emir Sultan)
“Bir tek insan ne kadar acı çekerse bütün insanlık o kadar acı çekiyor demektir…….”
“Biz insanoğluyuz, doğumdan ölüme kadar başımızdan geçmeyen kalmaz. Yalnız şunu bil ki kardeş, insanoğlu her gün anasından terütaze doğmuş gibi bir kez daha doğar, hergün doğan güneşle birlikte. Yeter ki her sabah günle birlikte doğmayı isteyelim. Bütün suçlardan, kötülüklerden, pisliklerden arınarak pirüpak oluruz. İnsan kendi kendini arındırdığında kendi kendini bağışlar. İşte o zaman insan yeniden doğar pirüpak olur.”

(Fırat Suyu Kan Akıyor Baksana/ Yaşar KEMAL)
Emir Sultan’ın Poyraz Musa’ya dediği gibi; gerçekten kendimizle yüzleşip, bağışlar ve eski günahlardan arınmış olarak yeni bir hayata başlayabilirsek, yeniden doğmuş oluruz.