21 Nisan 2010 Çarşamba

YAŞAM ENERJİSİ

Dünya yüzeyinde sayısı 6 Milyarın üzerinde olan İnsanoğlu için bir o kadar sayıda hayat ve hayat hikayesi vardır.

Her bir hayatın;
Yaşamla ilk yüzleştiği an, yer, insan ve toplum,
Karşılanma biçimi, duygu (güven-tehdit-korku -sevgi- nefret)
Bir diğerinden farklıdır.

İlk yüzleşilen;
Bazıları için dostça bir bakış, sevgi dolu bir dokunuş ve ses iken,
Bazıları için tehdit dolu bir bakış, nefret dolu bir dokunuş ve ses olabilmektedir.


Bazıları için bir başlangıç olan ışık,
Bazıları için daha yola çıkmadan gelen bir son olabilir.

Bazıları uvuzları eksik, yetersiz veya sorunlu bir bedenin sonuçlarıyla yüzleşirken,
Bazıları,eksiksiz bir bedenin ne büyük bir şans olduğunu göremeyebilir,

Bazıları bir anne sütünü tadamazken,
Bazıları, yokluk kelimesinin anlamını algılayamayabilir.

Bazılarının ebeveynleri, eşleri ,çocukları, sevgilileri, dostları uzun yıllar hep yanındayken ya da sevgiyle ve sağlıkla yaşarken,
Bazılarının kayıpları ve acısı erken gelebilir.


Eğer hayat;
Hiç başlamadan bitmemiş ise,
Savaş - Terör- Başka bir kişinin veya şeyin sadırısı,
Doğal Afetler, Açlık, Susuzluk, Hastalık
veya herhangi bir kaza nedeniyle son bulmamış ise,
Her türlü zorluğa ve sorunlara rağmen
yaşantımızı ve mücadelemizi sürdürebiliyorsak,
Hayatı yaşanabilir kılan şeylerimiz vardır demektir.

Umutlarımız,
Sevgimiz,
Sorumluluklarımız (ailemize, yakınlarımıza, bazen topluma karşı),
Paylaşacak dostlarımız,
İnancımız,
Hayata bakış felsefemiz,

Dünyanın merkezi olmaktan çok,
onun bir parçası olduğumuzu anlamamız,

İhtiyaç duyduğumuzda, diğer milyarlarca hayat içerisinde yerimizin ne kadar şanslı olduğunu anlayabilmemiz ve şükretmeyi bilmemiz,

Hayatımıza anlam katan zenginliklerimizdir.

Hayatın anlamlandırılması ve yaşam enerjisinin aktif tutulması sonucunda; psikolojik sıkıntıların ve hatta felçten tutun kansere kadar bazı hastalıkların üstesinden gelindiğine dair sayısız hikayeler vardır.
Şüphesiz bunların bir bölümünü duyarken, pekçoğunun farkına bile varmamışızdır.

Geçtiğimiz günlerde gelen e mail mesajında yer alan kısa bir dialog, hayatın anlamlandırılması ve şükretme kavramıyla ilgili güzel bir örnek oluşturmaktadır. yazımı bu anektot ile bitirmek istiyorum.

Anektot, Wimbledon'un ilk siyahi şampiyonu Arthur ASHE'in hayatıyla ilgilidir.

"Efsane Wimbledon'un ilk zenci şampiyonu Arthur Ashe kan naklinden kaptığı AIDS'den ölüm döşeğindeydi..
Dünyanın her köşesindeki hayranlarından mektuplar yağmaktaydı.

Bunlardan bir tanesi şöyle soruyordu: “Tanrı böylesine kötü bir hastalık için neden seni seçti?”
Arthur Ashe cevap verdi:
- Tüm dünyada 50 milyon çocuk tenis oynamaya başlar. 5 milyonu tenis oynamayı öğrenir.
500 bini profesyonel tenisçi olur,
50 bini yarışmalara girer,
5 bini büyük turnuvalara erişir,
50'si Wimbledon'a kadar gelir,
4'ü yarıfinale,
2'si finale kalır.

Elimde şampiyonluk kupasını tutarken Tanrı'ya 'Neden ben?' diye hiç sormadım.

Şimdi sancı çekerken, Tanrı'ya nasıl 'Niye ben' derim?

Mutluluk insanı tatlı yapar.

Başarı ışıltılı.

Zorluklar güçlü.

Hüzün insanı insan yapar,

Yenilgi mütevazi.

Tanrı'ya asla 'Neden ben?'
diye sormayın.
Ne olacaksa zaten olur."

Geçmişzamanyolcusu
21.04.2010 İstanbul

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder