9 Ağustos 2009 Pazar

SİNEMA GÜNLERİ

60'ların sonuna gelindiğinde yeni evimize taşınmıştık.
Toprak değil, kerpiçten yapılmıştı,elektrik de bağlanmıştı.
2 odası olan bir evdi, her bir odanın kapısı dışarıya açılıyordu,
Odalardan biri mutfak olarak, diğeri de oturma ve yatma için kullanılıyordu,
Odalar arasında bel hizasında küçük bir delik vardı,
mutfaktan getir götür işleri buradan el ile uzatılarak yapılıyordu,
Sonra eve bir oda daha ilave edilmişti.
Her neyse,
70'li yıllara gelindiğinde, önce elektrikle tanıştı evler,
Sonra da musluktan akan suyla,
Bir de sinemalar vardı.
Bir tanesi kapalı sinemaydı, İhtiyarın Sineması deniyordu adına,
Diğeri de açık hava sinemasıydı,
Yeni gelen filmlerin duyurulması çok güzel olurdu,
Film afişi önce bir tahtaya çivilenir,
Daha sonra da bir at arabasına,
Arkadan bakan herkesin görebileceği bir şekilde dik olarak yerleştirilirdi,
At arabasına sürücüyle birlikte bir veya iki kişi daha biner,
Afiş sokak sokak tüm Erzinde gezdirilir,
Görmeyenler duysun diye de, arabada bulunanlar tarafından bağırılarak ilan edilirdi.

Ailecek gidilirdi sinemalara,
Hatta, mahalledeki herkes birlikte giderdi.
Ayhan IŞIK, Belgin DORUK vardı film başrol kahramanları arasında,
Aliye RONA, Neriman KÖKSAL, Hulusi KENTMEN,
Komik adam rollerinde Feridun KARAKAYALI (Cilalı İbo),
Kötü adam rollerin başında da Erol TAŞ.
Daha sonraları, Türkan ŞORAY, Hülya KOÇYİĞİT,Emel SAYIN,
Fatma GİRİK, Ediz HUN, Ekrem BORA,Göksel ARSOY, İzzet GÜNAY,Öztürk SERENGİL, Sadri ALIŞIK, Minür ÖZKUL katıldı onlara.
Çocuk kahramanlar vardı; Sezercik, Yumurcak, Ayşecik,Ömercik, Parlacık,Afacan ve diğerleri.
Adını saymadığımız nice oyuncular vardı o zamanlar.
 
Çok keyifli olurdu sinemaya gitmek,
Tahta sandalyelerde oturulur,
Bol bol ay çekirdeği (güne bakan çekirdeği) çitlenir,
Osmaniye'de üretilen ucuz gazoz ve kola içilirdi.


Film seyrederken herkes kendini rollere kaptırır,
Kendine yakıştırdığı rolleri sahiplenirdi,

Genellikle de filme dahil olurlardı farkında olmadan,
Oyuncuları uyarmaya, yönlendirmeye, hatta kızmaya kadar varılırdı,
Sinema çıkışları da ayrı bir hikayeydi,
Evlere dağılıncaya kadar film ve film karakterleri tartışılır dururdu.

Sinemalı günlerle ilgili güzel anılar var bunlardan bazıları komik gelebilir belki;

Sinemaya ilk gittiğim zamanı çok iyi hatırlıyorum.
Annem ve Babam beni ve Hülya'yı Fikri Emmimin kızı olan Emine ablayla  (Emine ALTAY) birlikte öndermişlerdi.
Biletler alındı, içeri girdik ve zemin kattaki tahta sandalyelere oturduk.
Filmin başlamasına henüz vardı, sinemanın nasıl bir şey olduğunu bilmediğimizden,
Emine ablaya sorup duruyorduk, o da bize film başladığında sahneye bazı insanların çıkacağını,
Bizim de onları seyredeceğimizi anlatmaya çalışıyordu,
Sinema salonunu her köşesine, hatta çatıya bakıp, çıkacak insanları görmeye çalışıyorduk,
Bir türlü göremiyor, göremedikçe de sormaya devam ediyorduk,oldukça zor durumda kalmıştı,
En sonunda dayanamadı, sükunetini hiç bozmadan,
bize bir miktar para vererek istersek eve gidebileceğimizi söyledi,
Biz de filmi seyretmeden, çıkıp paramızı harcamış ve eve gitmiştik,
Sinemanın ne demek olduğunu öğrenmemiz daha sonraya kalmıştı.

Sinema günleri ile ilgili ikinci anımız biraz daha komikti,
TELLİ'nin oradaki açık hava sinemasına giderken 
Aytekin Emmimin fino cinsi köpeği de bizi takip eder,
Film bitinceye kadar bekler ve sinema çıkışı tekrar bize eşlik ederdi.
Bir gün hep birlikte sinemaya giderken 
köpeğe bir araba çarpmış ve hayvancağız bu kazada ölmüştü,
Köpeğe kimin çarptığını hiç kimse bilmiyordu,
Ancak, Emmim çarpan arabanın plakasının sadece 31 AB ile başladığını okuyabilmiş,
Gerisini görememişti.
Biz çocuklar bunu duyduk ya, suçluyu bulmuştuk,
Suçlu 31 AB ile başlayan tüm araçlar.
İntikam alınmalıydı, aldık da, 
Veysel emminin bahçesine mevzilenip, Erzin Dörtyol yolundan geçen ve 31 AB ile başlayan bütün araçları bir gün boyunca taşlayarak.
İntikam alan muzaffer çocukların ismi; Ayhan, Feridun, İsmail (ben) , Şenol ve Metin'di.

Sinemalı günlerle ilgili burada yer vermediğim bir çok anı var.
Burada yer vereceğim son anı, diğerlerinin arasında bir numara olmayı sonuna kadar hakediyor.
O zamanlar sinemaya yürüyerek gidilip geliniyordu,
Sokağımıza; İhtiyarın sineması 1 Km ve Açık Hava Sineması da 500 metrenin biraz üzerinde veya altında mesafedeydi.
Gelin görün ki, sinemayla sokağımız arasında elektirik direkleri yoktu ve ayışığı olmadığı zamanlarda zifiri karanlıktı.
Bu nedenle kalabalık bir grupla sinemaya gidilip gelinmesi herkese cesaret veriyordu.
Üstelik de, sinemadan dönenler sokağımıza yaklaştıklarında mezarlığın önünden
En azında 100 metre kadar yürümek zorundaydılar.
Bir gün mahallenin gençleri, sinemadan dönenlere şaka yapmaya karar verirler,
Gülgez (YILDIRIM) ablanın oğlu Şemsettin, Muhittin ve akrabaları Sabit ile Ali İhsan (Ceyhan'lı) plan yaparlar,
O gün dolunay vardır ve sinemadan dönenler bir hortlakla karşılaşacaklardır.
Gülgez ablanın beyaz ve uzun bir geceliği vardır.
Ali İhsan onu giyer, avuçlarının içine gürültü çıkarmaya yarasın diye çakıl taşı alır,
geceliğin kollarını ucundan bağlar,böylece çakıl taşları düşmeyecektir.
Başını kapatmanın bir yolunu da bulurlar, böylece, kefene bürünmüş bir hortlak gibi görünecektir.
Akşam olup, Mahallenin kadınları-erkekleri-çocukları kalabalık bir grup olarak açık hava sinemasına gidince,
Ali İhsan mezarlığın aşağısındaki Mahmutlu Arkının orada, köşedeki mezarın üzerine oturur,
Yoldan rahatlıkla görünebilmekte,Dolunayın ışığında gizemli bir dünyadan gelen varlıkmış gibi bembeyaz parlamaktadır.
Sinemadan dönecekleri bekler.
Film bitmiş ve sinemadan çıkanlar herzamanki gibi, film ve karakterlerini tartışa tartışa eve doğru yolalmaktadır.
Bazı kadınlar küçük çocuklarının elinden tutmuşlar, öylece yürüyorlardı,
Hürriyet İlkokulunun köşesinden mahalleye doğru döndüklerinde hala filmi tartışıyorlardı,
Birden,içlerinden bazıları inleme veya uğultuya benzer bir ses duyarlar, diğerlerine de söylerler,
Merakla etraflarına baktıklarında, yaklaşık 50 metre kadar ilerde
Mezarlığın köşesindeki mezarın üzerinde, beyaz kefen içerisinde,
Ellerini, kollarını hareket ettiren, ses çıkartan,tehditkar görünen, hortlağa benzer bir şey görürler,
Gruptaki herkes korkmuştur, ama erkekler, erkekliklerine toz kondurmak istemezler.
Her birisi diğerinden daha cesur ve korkusuzdur, gruptaki herkesi koruyabilirler.
"Ne hortlağı yahu, birisi şaka yapıyor" der içlerinden birisi,
Cesaretle yürümeye devam ederler,
Biraz yaklaşınca, içlerinden birisi hem korkusuzluğunu göstermek ve hem de içindeki korkunun etkisiyle, yerden iri bir taş alarak, mezarın üzerindeki hortlak bozuntusuna fırlatır.
Attığı taş Ali İhsan'ın (hortlağın) o kadar yakınından geçer ki, Ali İhsan'ın ödü patlar,
Ama istifini bozmaz, daha da hiddetlenmiş görüntüsü vermek için ellerini mezarın üzerine sert biçimde, arka arkaya vurmaya başlar.
Hortlak kızmıştır. Bunu gören cesur erkeklerde cesaretten eser kalmaz,
herkeste panik başlar, önde erkekler, arkalarında kadınlar,
var güçleriyle evlerine doğru koşmaya başlarlar, çığlıklar her yanı sarar,
Arkada kalanın canı çıksın. Korku o kadar büyüktür ki,
Kadınlar ellerinden tuttukları çocukları unutmuş, bırakmış, kendi başlarının çaresine bakmışlardı.
Tabii bu hortlak hikayesi epey bir gündemi işgal etti,
Aradan biraz zaman geçtikten sonra gerçek anlaşılmıştı elbette.
Tahmin edersiniz, erkekler,  bunun bir şaka olduğunu tahmin ettiklerini,
aslında hiç korkmadıklarını söyleyeceklerdir.
Ne demişler, "ister inanın ister inanmayın."  :)

09.08.2009 
http://gecmiszamanyolcusu.blogspot.com 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder